Tekrarlayan Gebelik Kaybı Nedir? Üç veya daha fazla, birbirini takip eden, 20 haftanın altındaki 500 gr dan düşük ağırlıklı fetus kaybı tekrarlayan gebelik kaybı (TGK) olarak adlandırılmaktadır. Düşük terimi yerine, hamilelik kaybı teriminin kullanılması bu hasta grubunu kendi isteği ile tekrarlayan hamilelik terminasyonunu seçen hastalardan ayırmamıza yardımcıdır. İn vitro fertilizasyon çalışmaları, normal oositlerin % 10-15 ‘inin fertilize olamadığını, %10-15 inin fertilize olduğunu fakat bölünme yada implantasyonun gerçekleşmediğini göstermiştir.Klinik olarak tanı konabilen hamileliklerin %15-20 ‘si 20 haftadan önce spontan abortus ile sonuçlanmaktadır.

Bir kez spontan düşük yapma riski % 15-40, iki ardışık kayıp riski, % 2-3 ve üç ardışık kayıp riski % 1’den azdır. Gerçek insidans daha fazla olmasına rağmen spontan abortusların büyük kısmının subklinik olması nedeniyle görünen değerler düşüktür. Tekrarlayan gebelik kayıplarına yol açan birden fazla faktörün aynı zamanda bulunabileceği bilinmelidir. Çeşitli serilerde tekrarlayan gebelik kayıplarında herhangi bir nedenin tespit edilememesi % 16-% 32 arasında rapor edilmektedir.

Genetik Nedenler

Kromozom bozuklukları, erken dönem gebelik kayıplarının en sık rastlanan nedenidir.Tekrarlayan gebelik kaybı hikayesi olan tüm çiftlerde mutlaka genetik inceleme yapılmalıdır. İlk trimesterdeki spontan abortuslarda abnormal karyotip görülme insidansı %50-60 dır. İkinci trimester kayıplarında abnormal karyotip görülme insidansı %5-10 ‘a düşmektedir.Bir genelleme yapılırsa gebelik kaybı ne kadar erkense kromozomal abnormalite görülme sıklığıda artmaktadır.

Kromozom anomalileri yapısal ve sayısal kromozom abnormaliteleri olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Translokasyonlar, tekrarlayan düşüklerde yapısal kromozomal abnormalitelerin büyük çoğunluğunu oluştururlar. Resiprokal translokasyon taşıyıcıları için tahmin edilen klinik olarak tanımlanabilen düşük yapma riski %50 ‘lere varmaktadır. Bu risk robertsonian (% 35) translokasyonu taşıyıcıları için % 25 dir.

Mosaisizm aynı bireyde iki veya daha fazla hücre serisinin birlikte bulunmasıdır. Peripherik kandan ekstre edilen lenfositler mozaisism araştırılması için kabul edilebilir dokulardır. En sık görülen seks kromozomal mosaisizm tipi 45,X / 46,XX dir. İki ve üzerinde düşük yapan 500 çift üzerinde yapılan çalışmalar, abnormal karyotiplerin hemen hemen yarısının mosaik olduğunu göstermiştir. İlk trimesterde tanımlanabilen spontan abortusların yaklaşık % 10 ‘u poliploididir (en sık triploidi).


22-scaled-e1644928406940-1200x1376.jpg

KADINLARDA EN SIK KARŞILAŞILAN ENDOKRİN BOZUKLUK

Polikistik over sendromu (PKOS) kadının adet düzenini, çocuk sahibi olma yeteneğini, hormonlarını, kalbini, damarlarını ve görünüşünü etkileleyebilen, üreme çağındaki kadınlarda en sık görülen bir endokrin bozukluktur.

PKOS lu bir kadında adetler düzensiz ya da hiç olmayabilir. Ultrasonografide çok sık rastlanan polikistik over (PKO) görünümü, büyüklükleri 8-10 mm yi geçmeyen, yumurtalıkların çevresinde yerleşim gösteren çok sayıda küçük kistleri içeren yumurtalıklar olup % 15-20 kadında görülmektedir.

PKOS ise ( %5-10) ultrasonografik PKO görüntüsü, yumurtlamanın olmaması ( anovulasyon) ve kronik hiperandrojenizm bulgularından en az iki tanesinin olması ile tanımlanmıştır. Ayrıca PKOS’lu kadınların hepsinde PKO görüntüsü yoktur.
PKOS’un nedeni bilinmemektedir. Birçok araştırmacı birden fazla faktörün rol aldığını düşünmektedir . Genetik bozukluk bu olası faktörlerden biridir. PKOS görülen kadınlarda anne yada kız kardeşte de PKOS görülme eğilimi bulunmaktadır. PKOS’un kalıtımsal olduğuna dair bir kanıt ise bulunmamaktadır.

PKOS semptomları adet siklusunu kontrol eden hormonlardaki dengesizlikler tarafından tetiklenmektedir. Temel androjen (erkeklik hormonu) testesterondur. Bu hormon tüm kadınlarda yumurtalıklar tarafından üretilir ve temel dişi hormonu olan estrojene dönüşür. PKOS lu kadınlarda, testesteron normalden fazla üretilir ve semptomlar bunun sonucu olarak ortaya çıkar. Ayrıca insülin hormonunun da bu olayda rol oynadığı düşünülmektedir.

İnsülin pankreas tarafından üretilen ve kandaki glukoz seviyesini düzenleyen bir hormondur. PKOS görülen birçok kadında insülin rezistansı olarak adlandırılan durum görülmektedir; vücudun dokuları insülinin etkisine direnir ve bunun sonucunda vücut daha fazla insülin üretmek zorunda kalır. Yüksek seviyedeki bu insülin yumurtalıkları da etkileyerek hormonal dengesizlik oluşmasına neden olur. Fazla insülin androjen üretimini arttırmaktadır. Normalin üzerinde androjen seviyeleri ise akne, kıllanma, kilo alımı ve yumurtlama problemlerine neden olabilmektedir. PKOS lu kadınların kilo almaya eğimli olmaları ve zor kilo vermelerinin nedeni de yine bu insülin metabolizmasındaki bozukluktur.

SIK GÖRÜLEN BELİRTİ VE ŞİKAYETLER

– Düzensiz yumurtlama veya yumurtlama olmaması sonucunda adet olamama yada gecikmeli adet
– İnfertilite, tekrarlayan düşükler
– İstenmeyen tüylerde artış; kollarda, bacaklarda, karın ve sırt bölgesinde tüylenme artışı, renk koyulaşması ve kalınlaşma, erkek tipi saç dökülmesi
– Yüz göğüs ve sırt bölgesinde ciltte yağlanma ve sivilce
– Kilo problemleri; aşırı kilo, hızlı kilo alıp kilo vermede zorluk
– Depresyon ve ruh hali değişiklikleri
– Uyku apnesi, horlama
– Yüksek kan basıncı

PKOS kadınları çeşitli şekillerde etkiler. Bazı kadınlarda bu şikayetlerin hiçbirisi görülmezken kimilerinde çoğu görülebilir. Bazılarında ise bunlara ilaveten başka bulgular da görülebilir.

PKOS lu kadınlarda, bir yumurtanın tam olarak olgunlaşması için gerekli tüm hormonlar üretilememektedir. Yumurtaların hiçbiri olgunlaşıp salınamadığı için yumurtlama gerçekleşemez ve progesteron hormonu üretilemez. Progesteron olmadığında adetler düzensiz olur ya da olmaz.
Polikistik overlerdeki kistler zararlı değildir, cerrahi müdahale gerekmez ve yumurtalık kanserine neden olmaz. Ancak, PKOS da görülen hormonal düzensizlikler hayatın ileri dönemlerinde kalp hastalıkları, diyabet ve rahim kanseri riskini arttırmaktadır. PKOS’lu kadınların % 50 sinden daha fazlasında 40 yaşından önce diyabet ya da bozulmuş glukoz toleransı görülmektedir. Bu durum kilolu kadınlarda daha sık görülmekteyken normal kilolularda da görülebilir.

PKOS’lu kadınların, LDL ( kötü kolesterol) seviyeleri yüksek, HDL ( iyi kolesterol) seviyeleri düşük, yüksek kan basıncı riski daha fazladır ve aynı yaşta diğer kadınlardan 4-7 kat daha fazla kalp krizi riski taşımaktadırlar.

Düzensiz menstruel siklus ve yumurtlamanın olmayışı kadında estrojen üretimini arttırırken progesteron üretimi olmaz. Progesteron, her ay periyodik olarak rahim iç tabakasının (endometrium) dökülmesine neden olur, progesteron olmadığında, rahim içi kalınlaşır ve yoğun kanama ya da düzensiz kanama olarak sonuçlanabilir. Zamanla bu durum hiperplazi ve kansere yol açabilir.

PKOS TANISI NASIL KONUR

PKOS’u tanımlamak için tek bir test yoktur. PKOS tanısı hastanın hikayesi ( ilk adet yaşı, adet düzeni, kanama süresi vb ), şikayetleri, fizik muayene, ultrason ve kan testleri ile konabilir. Aynı zamanda tansiyon ve kan şeker seviyesi de kontrol edilmelidir.

PKOS TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?

PKOS için kesin bir tedavi olmadığından, tedavi yöntemi semptomlara göre değişecektir.

YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ: KİLO VERME, BESLENME VE EGZERSİZ

Semptomların birçoğu ve sağlık riskleri hiçbir medikal tedavi yöntemi kullanılmadan iyi beslenme, egzersiz ve sağlıklı bir yaşam tarzı ile ortadan kaldırılabilmektedir.

Koruyucu önlemler özellikle aşırı kilolu bayanlarda, ailesinde diyabet ya da kalp hastalığı hikayesi olan kişilerde daha da önemlidir.

Sağlıklı beslenme ve egzersiz ile ideal kiloda kalmak PKOS tedavisinde ilk basamağı teşkil etmektedir. PKOS görülen birçok kadın fazla kilolu ya da obezdir. Bu durumda kilo verme ilk önerilen tedavidir. Günlük egzersiz insülin kullanımını düzenlemekte ve PKOS un bir çok semptomunu düzeltmektedir. İşlenmiş yiyecekler ve şeker ilaveli besinlerden uzak durulması, tahıllı ürünler, meyve, sebze ve yağsız et yiyerek kan şekerinin alçak seviyelerde tutulması ile vücudun insülin kullanımı ve hormon seviyeleri düzelecektir.

Kilo verme diyabet ve kalp hastalığı riskini azaltır ve genellikle adet siklusunu düzenleyerek medikal tedaviye gerek duyulmadan fertiliteyi artırır. Yapılan çalışmalar, % 5-10 luk kilo azalmasının bile, semptomlar da anlamlı düzelmeyi sağladığını göstermiştir. Kilo verme, hormonal dengesizliklerden dolayı PKOS görülen kadınlarda diğer kadınlara göre daha zordur. Hastaya sadece kilo vermesini söylemek yeterli değildir. Her kişinin besin gereksinimleri farklı olacağından bir diyetisyen en uygun yaklaşımı önerecektir.

Sigara içmemek de önemlidir çünkü sigara uzun dönem sağlık risklerini arttırmakta ve fertiliteyi olumsuz etkilemektedir.

İNSULİN AZALTICI İLAÇLAR

Yapılan son çalışmalar, tip II diyabet tedavisinde kullanılan ilaçların PKOS tedavisinde etkili olabildiğini göstermektedir. Metformin bu amaçla kullanılan ilaçlardan en umut vericisidir. Metformin, insülinin kan şeker seviyesini kontrolunu etkiler ve testesteron üretimini azaltır. Anormal kıllanmayı yavaşlatır, kullanımdan birkaç ay sonra yumurtlamayı düzeltebilir. Yeni yapılan çalışmalar, metformin in vücut kütlesinde azalma ve kolesterol seviyelerinde düzelme gibi başka pozitif etkileri olduğunu da göstermektedir.

DÜZENSİZ PERİYODLARI DÜZENLEMEK

Doğum kontrol hapları PKOS da düzenli periyod sağlamakta ve akne, hirşutizm gibi semptomları düzeltebilmektedir. Fakat altta yatan hormonal dengesizlik ortadan kalkmadığı için ilaç bırakıldığında semptomlar devam edecektir.

CİLT VE SAÇ PROBLEMLERİYLE BAŞA ÇIKMAK

Cilt ve saç problemlerini çözümleyebilmek için birçok kozmetik yaklaşım bulunmaktadır. Ciddi akne ve kıllanma problemi olan kadınlarda kombine düşük dozlu anti androjen içeren oral kontraseptifler önerilebilir. Dirençli vakalarda daha yüksek dozlarda anti-androjen kullanılabilinir.

Anti-androjenler hirsutizmi ve erkek tipi kelliği düzeltir ancak fertilite üzerine herhangi bir etkisi yoktur. İlaçlarla semptomların azalması zaman alabilir, genellikle birkaç ay. Bu ilaçlar kesin tedavi değillerdir. Bu yüzden semptomlar ilaçları almayı kesince geri yaşanabilir.

FERTİLİTEYİ ARTIRMAK

Üremeye yardımcı tedavilere başlamadan önce kadında ve erkekte olası diğer infertilite sebepleri de araştırılmalıdır. PKOS da problem genellikle yumurtlama olmamasıdır. Yumurtlamayı sağlayan tedavi yöntemleri ile bu sorun çözümlenebilmektedir.

En sık kullanılan ilaç klomifen sitrat olup vakaların yaklaşık % 80 inde yumurtlamayı ve bunların da %60-70 inde gebelik elde etmeyi sağlamaktadır. Klomifen e cevap vermeyen kadınlarda, gonadotropin olarak adlandırılan enjekte edilebilir hormon ilaçları önerilebilir. Gebelik oranı %50-70 arasında değişirken birkaç tedavi siklusu gerekebilmektedir.

Yumurtlamayı sağlamanın diğer bir yolu da laparoskopik ovaryan drilling adı verilen cerrahi bir yöntemdir. İlaç tedavisine dirençli olgularda başvurulan bu yöntem erkek hormonlarını azaltarak ovulasyon sağlayabilir. Gebelik oranları gonadotropin ile ovulasyon induksiyonu yapılanlara benzer, ilave prosedür gerektirmez daha az maliyetli ve minimal takip gerektirmektedir.

Diğer tedavi yöntemleri ile gebelik elde edilemezse in vitro fertilizasyon (IVF) yani tüp bebek yöntemleri kullanılabilinir. IVF, gebe kalmak için en iyi oranlara sahiptir ancak maliyetli bir yöntemdir.

 



Tüp bebek işlemlerinde Yumurtalık rezervi, üreme yollarında ( fallop tüpleri, uterus, vajina) herhangi bir problem olmadığında, fertilite potansiyelini ifade etmektedir. Genellikle yumurtalıklardaki yumurtaların sayı ve kalitesi aynı zamanda yumurtalıktaki yumurta içeren foliküllerin beyin tarafından verilen hormonal sinyallere ne kadar iyi cevap verdiği ile ilişkilidir.

Menopoza yaklaştıkça, ovaryumlar folliküler stimulan hormon (FSH) ve lüteinize edici hormona (LH) daha zayıf yanıt vermeye başlar. Vücudunuz bu hormonları yumurta gelişimini sağlamak için üretmektedir. Yumurtalıklar FSH ve LH’a cevap vermeyi kesince adet siklusları kısalmaya başlar. Yumurtalıklar her ay bir yumurta üretmeyebilir ve bir period atlanabilir. Yumurtalıklarda ki yumurta hücreleri tükendiğinde ise menopoz başlar.

Çocuk isteği ile doktora müracaat eden kadınlarda ilk planda değerlendirilmesi gereken yumurtalık rezervidir. Yumurtalık rezervini ölçmek için birkaç test kullanılabilmektedir. Bunlardan en sık kullanılanı menstrüel siklusun 2-3. günü kanda FSH seviyesinin bakılmasıdır. FSH hormonunun yüksek bulunması yumurtalık rezervinizin ve gebelik şansının düşük olduğunu gösterir. Ancak, normal seviyede FSH gebelik şansınızın iyi olduğu anlamına gelmez.

Yaş, gebe kalma potansiyelini belirlemede en önemli prediktördür. Yumurtalık rezervini belirlemeye yarayan diğer testler arasında klomifen sitrat challenge test (CCCT), kanda inhibin B ve AMH (anti mullerian hormon) seviyesi ölçümü ve vajinal ultrason ile folikül sayılarının belirlenmesi sayılabilir.

Azalmış yumurtalık rezervi genellikle yaşla ilgilidir ve yumurtaların doğal olarak kaybı ve kalan yumurtaların ortalama kalitesindeki düşüşe bağlı olarak gelişir. Ancak genç bayanlarda da, sigara içme, ailesinde erken menopoz hikayesi, yumurtalıklarda geçirilmiş cerrahi operasyon ve bilinen hiçbir risk faktörü olmaksızın azalmış yumurtalık rezervi görülebilir.



HİSTEROSKOPİ NEDİR?

Histeroskopi soğuk ışık kaynağı olan özel bir optik aletle rahim içi sıvı ile doldurulduktan sonra rahim iç tabakasının gözlenmesi ve küçük el aletleri kullanılarak rahim içi girişimlerin yapılması işlemidir. Genel anestezi ya da bölgesel (epidural/ peridural) anestezi altında rahim ağzı genişletildikten sonra rahim içi sıvı ile doldurulur ve ince telekop benzeri optik cihaz (histeroskop) rahim içine ilerletilir. Histeroskop ile rahim iç tabakasının görüntüsü ekrana iletilir. Bu sayede doktor işlem sırasında uterin kaviteyi gözlemler. Histeroskopi tanı amaçlı kullanıldığı gibi tedavi amaçlıda yapılabilmektedir.

TANISAL HİSTEROSKOPİ

Tanısal histeroskopi de ilk olarak rahim ağzı histeroskopun geçebileceği genişliğe kadar bujiler yardımıyla genişletilir. Servikal genişlik sağlandıktan sonra ışık kaynağına bağlı histeroskop servikal kanal yolu ile uterin kavite içine sevk edilir. İşlem sırasında özel sıvılar kavite içine zerk edilerek uterus duvarlarının birbirinden ayrılması ve ortamdaki kan ve mukus un dışarı atılması sağlanır. Tanısal histeroskopi ile submukoz myom, rahim içi zedelenmeler ve yapışıklıklar, polipler, septum vb. doğuştan varolan uterus anomalilerinin tanısı konabilir. İnfertilite araştırmalarında, tekrarlayan gebelik kayıplarında ve anormal uterus kanaması olgularında oldukça önemli bir yöntemdir. Endometrial patolojilere tanı koymak için örnek alınabilir.

OPERATİF HİSTEROSKOPİ

Gerekli görüldüğü koşullarda varsa rahim içi yapışıklıklara, myomlara ve anormal yapılara (polip gibi) histeroskopik olarak müdahale edilebilinir. Tedavi tanısal histeroskopi yapıldığı zamanda olabileceği gibi daha sonra planlanabilinir. Operatif histeroskopi de tanısal dan farklı olarak histeroskop ile içeriye makas, biyopsi forsepsi, koter veya tutucu aletler sevk edilerek saptanan patolojiler düzeltilir. Myomlar ve polipler çıkartılabilinir, rahim içi yapışıklıklar varsa bunlar kesilerek serbestleştirilir. Histeroskopi ile rahim içine yerleştirilmiş diğer yöntemlerle çıkarılamayan rahim içi araçta rahatlıkla çıkarılabilmektedir.
Uterin kaviteye yönelik düzeltici cerrahi girişimler sonrası rahim duvarlarının tekrar yapışmasını önlemek için kavite içine rahim içi araç (spiral) yada foley kateteri konabilir. Ayrıca işlem sonrası rahim içinin iyileşmesini desteklemek için hormonal tedavi verilebilir.

HİSTEROSKOPİ NE ZAMAN YAPILIR ?

Histeroskopi işlemi günübirlik cerrahi bir girişim olup hastanede gece yatmayı gerektirmez. Genellikle adet kanamasının bittiğini takip eden günlerde yapılmaktadır. Bu sayede hem rahim içi daha net görülebilmekte hem de olası bir gebeliğe zarar verme riski ortadan kalkmaktadır.

HİSTEROSKOPİNİN AVANTAJLARI

Histeroskopi günübirlik bir cerrahi prosedür olduğu için hastanede yatmayı gerektirmez. İşlem sonrası hasta 1-2 saat dinlendikten sonra normal yaşantısına dönebilir. Uterin kavite içindeki olası sorunlar direk olarak gözlenebildiğinden tanısal gücü diğer yöntemlerden daha fazladır. Endometrial polip, submukoz myom gibi olgularda etkin tedavi sağlar.

HİSTEROSKOPİ YAPILMAMASI GEREKEN DURUMLAR

Hamilelik durumunda, vajinal veya idrar yolu enfeksiyonu varlığında veya bilinen rahim kanseri olgularında histeroskopi yapılmamalıdır.

HİSTEROSKOPİ NE KADAR GÜVENLİ BİR İŞLEMDİR

Risk taşımayan hiçbir cerrahi işlem yoktur. Histeroskopiye özel birtakım cerrahi girişim riskleri olmasına karşın bunların görülme sıklığı oldukça az olup nadiren hayati tehlike oluşturular. 

TABURCU EDİLDİKTEN SONRA

İşlem sonrası birkaç gün hafif kramplar olması ve az miktarda kanlı akıntınızın olması normaldir. Kanamanız durduğunda ve kendinizi daha iyi hissettiğinizde olağan fiziksel etkinliklere ve cinsel hayatınıza başlayabilirsiniz.



Embriyo Dondurma (Kriyoprezervasyon), Tüp bebekte hastanın yaşına ve daha önceki deneme sayısına göre 1 yada 2 embriyo transferi yapılanilmektedir.  Eğer hastadan daha fazla embriyo elde edilmişse kalan embriyolardan uygun olanlar daha sonra kullanılmak üzere dondurulabilirler. Böylece hastada gebelik oluşmamış  ya da oluşmuşsa bile dondurulan embriyolarla ikinci bir gebelik şansı yakalanabilmektedir.

Daha sonraki siklusta, hastaya ovaryan stimülasyon ve yumurta toplama işlemi yapılmadığı için siklus daha kolay, daha ucuz ve daha az yorucu olmaktadır. Dondurulduktan sonra embriyolar 5 yıla kadar saklanabilmektedir. Bu süreden sonra embriyoların saklanmaya devam edebilmesi bakanlığın iznine tabidir. 

Dondurulup çözüldükten sonra embriyoların yaşama olasılığı, embriyo kalitesi, dondurma evresi, dondurma tekniği, genetik faktörler ve merkezin embriyo dondurma başarı oranlarına bağlı olarak değişebilmektedir. Dondurulmuş embriyoların çözme işlemi sonrasında canlı kalma olasılıkları %70 civarındadır. Bu yolla elde edilen embriyolarla yapılan transfer sonrası gebelik şansı ise kadın yaşına bağlı olarak değişmektedir.

Embriyolar yavaş ve hızlı dondurma, vitrifikasyon gibi çeşitli farklı yöntemler kullanılarak dondurulmaktadır. Merkezimizde  vitrifikasyon yöntemi kullanlmaktadır. Dondurulan embriyolar -196ºC’lik ısıya sahip sıvı azot içeren özel tanklarda saklanmaktadırlar. Dondurma ve çözme işlemleri çiftlerin her ikisinin de yazılı ve sözlü onayı alınarak yapılmaktadır.

Hasta dondurulmuş embriyolarını kullanmak istediğinde, hastanın rahim içi dokusunun (endometrium) kalınlaşmasını sağlayan bir tedavi döneminin ardından embriyolar çözülerek canlı embriyolardan en kaliteli olanlar ve bölünmeye devam edenler anne adayının rahmine bir kateter yardımıyla bırakılır. Bundan sonraki süreç tüp bebek denemesiyle aynı şekilde ilerlemektedir.

Varolan embriyoların değerlendirilmesi, daha ucuz ve kolay olması sebebiyle birçok kişide uygulanan bu yöntem merkezimizde başarıyla uygulanmaktadır.



Ko-kültür, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı görülen, embriyo kalitesinin düşük ya da yavaş olduğu hasta grubunda yardımcı bir yöntem olarak 90 lı yıllarda sık olarak kullanılmaktaydı. Anne adayının rahminden alınan hücreleri laboratuar ortamında yaşatarak, gelişen embriyoların bu hücrelerden oluşan kültür ortamlarında yaşaması esasına dayanır. Yapay rahim adı da verilen bu yöntemde anne rahmi hücrelerinin salgıladığı bazı maddelerin embriyo gelişimini olumlu yönde etkilediği düşünülmektedir.

Bu yöntemin en sık kullanılan türü olan endometrial ko-kültür yönteminde adetin 21. günü hastanın rahim duvarından (endometrium) bir kanül yardımıyla doku örneği alınır. Bu doku örneği ya dondurularak daha sonra kullanılmak üzere stoklanır ya da hemen o dönemde kullanmak üzere kültüre edilir. Doku örneği laboratuar ortamında, özel besiyerleri kullanılarak saklanır ve yapay bir rahim içi dokusu oluşturulur. Daha sonra elde edilen embriyolar bu yapay rahim dokusu üzerine kültüre edilmek üzere aktarılırlar. Bu sırada rahim hücreleri tarafından salınan bazı maddeler ile embriyoların doğal ortamlarındaki gibi beslenmeleri ve daha iyi kalitede gelişmeleri hedeflenir. Embriyonun gelişmesi için gerekli olan maddeleri içeren ko-kültür ortamlarında ayrıca, embriyo için zararlı olabilecek artıkları embriyo çevresinden uzaklaştıran maddeler de bulunduğu gösterilmiştir. Elde edilen embriyolar genellikle blastosist evresi olarak adlandırılan 5-6. günler arasında transfer edilmektedir.

Yapılan etkinlik çalışmaları embriyo gelişimini 5-6. güne kadar destekleyen kompleks ardışık medyumların kullanıldığı günümüzde kokültür uygulamasının yeni medyumlara göre gebelik ve implantasyon oranında anlamlı bir artış sağlamadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla ko-kultur günümüzde etkinliği ispatlanmış olmaması nedeniyle yaygın olarak kullanılan bir yöntem değildir.



Embriyolar yumurta toplama işleminden 5-6 gün sonra blastokist adı verilen bir evreye gelmektedirler. Bu evrede embriyolar merkezi bir boşluğu çevreleyen ve ileride plasentayı oluşturacak dış hücreler ve boşluğun içinde toplanış bir hücre yumağı halinde ve ileride bebeği oluşturacak iç hücre kitlesi olarak adlandırılan iki farklı hücre sınıfından oluşmaktadır.


5. günde blastokist görüntüsü (iç kısımda toplanmış şekilde iç hücre kitlesi ve dış kısmında yayılmış şekilde dış hücre kitlesi görülmekte)

Tüp bebek uygulamasından sonra çok sayıda kaliteli embriyo elde edildiği ya da tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında embriyolar bu evreye kadar geliştirilip sonra transfer edilebilmektedir. Bu transfer şekli blastokist transferi olarak adlandırılmaktadır.

Hastanın yaşı, embriyoların sayı ve kalitesi, hastanın önceki tüp bebek deneme öyküsü göz önünde bulundurularak blastokist transferine uygun olup olmadığına karar verilir. Çiftin bilgisi ve onayı doğrultusunda blastokist transferi yapılmaya karar verilirse embriyolar laboratuvar ortamında daha uzun süre bekletilir ve blastokist oluşması beklenir. Elde edilen blastokistler anne rahmine 5. ya da 6. gün transfer edilir. Embriyolar daha uzun süre laboratuar ortamında takip edilebildiğinden yaşamaya devam eden daha kaliteli embriyoların seçilebilmesi mümkün olur. Kültür ortamındaki teknolojik gelişmelere bağlı olarak embriyoların laboratuar ortamında daha uzun süreyle yaşama şansı gittikçe artmasına rağmen genetik faktörler gibi birçok diğer faktör ile billikte bir embriyonun blastokist evresine kadar ulaşabilme şansı % 50 civarındadır.



Embriyo Transferi

IVF yönteminde en son aşama embriyo transferidir. Gelişen embriyolardan seçilen en kaliteli 1-2 embriyo anne rahminin içine bırakılır ve embriyoların rahim içine (endometrium) tutunarak gebelik oluşturması beklenir. Transferin hangi gün yapılacağına kadının yaşı, tedavi öyküsü, embriyoların sayı ve kalitesi gibi birçok faktör değerlendirilerek karar verilir. Embriyo transferi işlemi genellikle 2-3. yada 5. gün yapılmaktadır.

Embriyo transferi anestezi gerektirmeyen kolay bir işlemdir fakat bazı hastalar hafif sedasyonu tercih edebilmektedirler. Transfer işlemi abdominal ultrason ile gözlem altında yapıldığından işlem sırasında idrar torbasının dolu olması istenmektedir. Bu nedenle transfer işlemi için gediğinizde sıkışık olmanız istenecektir. Transferin ultrason eşliğinde yapılması kateterin rahim içerisine geçişinin izlenebilmesini mümkün kulmaktadır. İşlem sırasında klinisyen önce vajinal bir alet (spekulum) kullanarak serviks olarak adlandırılan rahim girişini vizualize eder ve serviksi ılık bir sıvı ile temizler. Bu sırada embriyoloji laboratuarında seçilen embriyo/lar uygun besiyeri içine alınıp toplanır. Embriyolog ucuna enjektör bağlı olan silikondan yapılmış yumuşak, uzun ve ince transfer kateterinin içine embriyoları çekerek transfere hazırlar. Klinisyen daha sonra transfer kateterinin ucunu serviksten geçirerek, embriyoları rahim (uterus) boşluğuna bırakır.

İşlemden önce embriyoloğunuz size embriyolarınız ile ilgili detaylı olarak bilgi verecektir. İstek olursa size embriyolarınızın resmi de verilebilmektedir. Transfer işleminden sonra hasta 15-20 dakika dinlendirilerek odasına alınır ve orada da yaklaşık 1-2 saat dinlenmesi sağlanır. Dikkat edilmesi gereken konular hemşireler tarafından anlatıldıktan sonra taburcu edilir ve tüp bebek işlemi sonlanmış olur. Bundan sonra gebelik testinin yapılacağı güne kadar 12 gün beklenir.



Mikroenjeksiyon / ICSI

Yumurtanın içine sperm enjekte edilmesi işlemi mikroenjeksiyon (İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu, ICSI) olarak adlandırılmaktadır. Tüp bebek tedavi sürecinde yumurtalıkların ilaçlar ile uyarılması ve yumurta gelişiminin sağlanmasını takiben yumurtalar toplanır ve laboratuvarda özel besiyerleri (kültür mediumu) içinde belirli bir süre kadar saklanırlar. Mikroenjeksiyon işleminden hemen önce yumurtalar ‘yumurta soyma işlemi’ ile soyularak etraflarındaki diğer hücrelerden temizlenir ve olgun olan yumurtalar belirlenir.

Ejekülasyon ya da diğer cerrahi yöntemlerle (TESA, TESE, MicroTESE) alınan sperm, ‘sperm hazırlama’ teknikleriyle özel işlemlerden geçirilerek kaliteli olanlar ayrılır.

Mikroenjeksiyon yöntemiyle, bir yumurtanın içine canlı bir sperm mikromanipülatör adı verilen özel aletler kullanılarak yerleştirilir ve inkübatör olarak adlandırılan anne rahmini taklit eden özel ortamlarda saklanırlar. Böylece spermin yumurtanın içine girmesi sağlanır. Klasik IVF den farklı olarak sperm yumurtayı kendi kendine bularak döllemediğinden mikroenjeksiyon yönteminde yumurtanın döllenme yani sperm ile yumurtanın birleşme olasılığı daha fazladır.

Mikroenjeksiyon işleminden bir sonraki gün, yumurtada iki pronukleus (çekirdek) gözlenmesi, yumurtanın döllendiği anlamına gelir. Bu çekirdeklerden biri anneden, diğeri ise babadan köken alır. Olgun yumurtaların %40-%70’lik bölümünde döllenme gözlenir. Sperm veya yumurta kalitesindeki bozukluğa bağlı olarak bu oranlar düşebilir. Bazen ise hiç döllenme olmayabilir.



In Vitro Fertilizasyon

Normal de kadının yumurtası ile erkeğin spermi kadının fallop tüplerinde birleşir ( döllenme) ve oluşan embriyo rahim içine yerleşir. Cerrahi işlem ile kadından alınan yumurtaların erkekten alınan spermler ile laboratuvar ortamında birleştirilmesi işlemi in vitro fertilizasyon (IVF) olarak adlandırılmaktadır. Her ne kadar kelime anlamı yumurtanın sperm ile döllenmesini ifade etse de günümüzde IVF/ Tüp bebek terimi yumurtalıkların ilaçlar ile uyarılmasından embriyonun rahim içerisine transfer edilmesine kadar olan üremeye yardımcı tedavi sürecinin tümünü tanımlamak için kullanılmaktadır.


Florence Ferticenter

Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir.

Kadıköy Florence Nightingale Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi© 2022 Tüm hakları saklıdır.

Tüm hakkı Florenceferticenter aittir - 2022